30 Aralık 2008 Salı

Ekslavonlar

ROMA İMPARATORLUĞU'NUN GERİLEYİŞ VE ÇÖKÜŞ TARİHİ Cilt V.
BİZANS II.
EDWARD GIBBON
Arkeoloji ve Sanat Yayınları,Çeviren Asım Baltacıgil,İst.,1995


ESKLAVONLAR (SLAVLAR)
Justinianus zamanında Rusya,Litvanya ve Polonya ovalarında yerleşik ya da göçer durumdaki yabanılları Bulgarlar ve Esklavonlar diye iki büyük aileye indirmek olasıdır.(*1)
Yunanlı yazarlara göre,Karadeniz'le Meotis gölü arasında kalanların kökeni ve adları Hunlardan gelmektedir.Yetenekli ve atıkgan okçular olan Tatarlar'ınçok bilinen ve yakın törelerinden burada yeniden sözetmekte yarar yoktur.Kısraklarının sütünü içiyorlar,çevik ve yorulmak bilmez savaş atlarının etini yiyorlardı.Sürüleri,kendilerini izliyor,daha doğrusu yönlendiriyor,en uzak ve erişilmesi en güç ülkeler bile onların akınlarına uğramaktan kurtulamıyordu.Her ne denli korku onlar için yabancı bir kavramsa da,kaçış sanatına da büyük yatkınlıkları vardı.Ulus iki güçlü oymaktan oluşuyordu ve bunlar kardeşçe bir kinle birbirleriyle çarpışıyorlardı.İmparator Justinianus'undostluğu ve eli açıklığı için kendi aralarında çekişiyorlardı.Anlatıldığına göre,bilgisiz hükümdarının(*2)sözlü bilgilerini dile getiren bir elçi,onları sadık köpek ve aç kurt simgeleriyle belirlemişti.Romalıların zenginliği,değişik adlarla anılan bütün Bulgarların açgözlülüğünü dürtüklüyordu.
Esklavon adı taşıyan her şey ve yer üzerinde belirsiz imparatorluk savını ileri sürüyorlardı;hızlı ve yürüyüşleri ancak Baltık denizi ya da Kuzey ülkelerinin aşırı soğuğu ve yoksulluğu ile durdurulabilmişti.Ne var ki,anlaşıldığına göre aynı soydan bir Esklavon grubu bu ülkelerin halkı olarak orada kalmıştır.Birbirlerine uzak ve de düşman bile olsalar çeşitli halklar aynı,düzensiz ve kulağa hoş gelmeyen dili kullanıyorlardı.Bunlar birbirlerine benzerlikten anlaşılıyorlardı.Tatarlar gibi esmer değillerdi;boyları ve renkleri bakımından,ayrımları olsa da,Cermenlerin uzun boylarına ve beyaz renklerine uyuyorlardı.Rusya ve Polonya eyaletlerinde dağılmış dörtbin altıyüz köyde yaşıyorlardı.(*3)Taş ve demirden yoksun olan ülkelerindebulabildikleri tek madde olan ve kötü budanmış ağaçtan acele meydana getirilen kulubeleri vardı.Ormanların içlerinde,ırmakların ve bataklıkların yanıbaşında yapılmış,daha doğrusu gizlenmiş bulunan kulubeleri kunduzların yuvalarına benzetmek belki onları onurlandırmak gibi birşey olacaktır.Bu kulubelerin kunduzlarınkine benzetilmesinde iki çıkış yerinin varlığı neden olmaktadır:bu çıkışlardan biri topraktan,öbürü su dandır.Çıkışlar,bu şaşıları dört ayaklıya oranla daha az temiz,daha az çalışkan ve de daha az toplumsal olan bir hayvana hizmet ediyordu.Toprağın verimliliği,oralarda yerleşik insanların gördüğü işten daha iyisini sağlıyor,Esklavonların kırsal zenginliğini oluşturuyordu.Çok sayıda koyunları ve iri yapılı boynuzlu hayvanları vardı.Darı ve panis(*4)ektikleri tarlaları,buğdaya oranla daha kaba ve daha az besleyici ürün veriyordu.Komşularının ekinlerini yağma için kendi ürünlerini toprağa gömüyorlardı.Bir yabancı onlara geldiği zaman,bunun bir bölümünü ona seve seve veriyorlardı.Karakterleri bakımından pek de elverişli olmayan bu halk,namusları,sabırları ve konukseverlikleri ile tanınıyordu. Yüce tanrısallık gücünde yıldırımda bulunan görünmez bir tanrıya tapıyorlardı.Irmaklar ve su perileri bağımlı tanrısallık ediniyor ve genel tapınmaları adaklardan ve sungulardan oluşuyordu.
Ne zorba hükümdar,ne prens,ne de yüksek dereceli görev görmek istemiyorlardı.Ne var ki,deneyim yetersizlikleri ve tutkularının şiddeti,ortaklaşa yasalar sistemi ya da genel savunma örgütü kurmalarına olanak vermiyordu.Yaşlılığa ve değerliliğe karşı,kendi istekleriyle bir ölçüde saygı göstermiyor da değilllerdi.Her oymak,her köy ayrı bir cumhuriyet oluşturuyordu.Hiç kimseyi zorla benimsetmek olası bulunmadığından teker teker tüm insanların inandırılması gerekiyordu.Yaya ve hemen hemen çıplak ve,savunma aracı olarak ağır ve elverişsiz bir kalkanla savaşıyorlardı.Saldırı silahlarıysa ok,küçük ve zehirli oklarla dolu bir sadak,uzaktan ustalıkla attıkları,çekince kapanarak düşmanlarını yakaladıkları uzun bir ipten oluşuyordu.Esklavon piyadelerinin çabası,devinimi ve gözüpekliği onları savaşta korkunç niteliğe büründürüyordu:Yüzüyorlar,dalıyorlar,içi oyulmuş bir çubuğun yardımıyle soluklanarak uzun bir süre su içinde kalıyorlar ve kuşkulanılması olanaksız biçimde bir ırmak,ya da gölde pusu hazırlıyorlardı.Bunlar casusluktan ve ekin hırsızlığından kazanılmış yeteneklerdi.Süel sanat(askerlik sanatı) Esklavonlar için yabancı bir kavramdı.Adları pek bilinmiyordu,fetihleri de utkusuz oluyordu.(*5)
Ekslavonlar ve Bulgarlar'a ilişkin olarak birtakım genel çizgiler çizdimse de ,öbür barbarların da şöyle böyle tanıdıkları ve de ilgi göstermedikleri bu ilkel toplulukların yerleşme bölgelerini gereği gibi araştıramadım.İmparatorluğa uzaklıkları ya da yakınlıkları ölçüsünde daha az ya da bir dereceye kadar dikkati çekiyorlardı.Justinianus'un fetihleri listesine bir tane daha ekleme fırsatı veren Esklavonlar'dan Ante oymağı (*6)Moldovya ve Valaşi ovalarında yerleşmişlerdi.(*7)Tuna berkitimleri(tahkimatı) Anteler'e karşı yapılmıştı.İmparator,kuzey halklarının dolaysız akın yolları üzerinde yerleşmiş bulunan bir halkla bağlaşık kalmayı hiç savsamamıştı.Transilvanya dağları ile Karadeniz arasında iki yüz mil uzunluğunda bir yer onlara kanal hizmeti görüyordu.Ne var ki,Ante'ler bu seli durduracak güçte ve istençte değillerdi.Hafif silahlarla donanmış yüz Esklavon oymağı aynı hızla hareket eden Bulgar süvarilerinin izlerine varıyorlardı.Er başına bir altın lira karşılığında,Yukarı Tuna (*8) geçitinin sahipleri bulunan Gepitler'in topraklarında güvenli ve kolay bir geri çekiliş olanağı elde ediyorlardı.Barbarların umutları ve korkuları,kendi aralarındaki birlik ya da ayrılıkları geçmelerini engellemeyecek donmuş ya da az derinlikteki bir dere,açgözlülüklerini dürtükleyen buğday rekoltesi ya da şarap,Romalıların gönenci ya da dar durumda olmaları gibi nedenlerle barbarlar,burada ayrıntılara girmenin can sıkmaktan başka yararı olmayacak,akınlarını her yıl yineliyorlardı.(*9)
Ravenna'nın teslim olduğu yıl,bekli o ay,Hunların ve Bulgarların,eski akınlarının anısını gölgede bırakan yeni ve felaket getirici akınları oldu.Konstantinopolis'in dış mahallerinden İyon denizine dek akınlarını yaygınlaştırdılar.Otuziki kenti ya da hisarı yıktılar.Atinalıların yaptığı,Filip'in kuşattığı Potide'yi yerle bir ettiler,atlarının arkasından yüzyirmibin Roma uyruğunu da sürükleyerek Tuna'dan geri döndüler.Daha sonraki bir akında da Gelibolu(Chersonese) duvarını deldiler,yapılaru yıktılar ve insanları boğazladılar.Çanakkale boğazını çekinmeden geçtiler,sonra da arkadaşlarının yanına,Asya'dan aldıkları ganimetlerle yüklü olarak döndüler.Romalılar'a korkunç bir güruh gibi görünen başka bir akıncı grubu,Korent kıstağında Termopil geçidinde bir engele rastlamadan ve tarihin,Yunanistan'ın yakılıp yıkılmasıyla sonuçlanan bu olaya ilişkin bilgi toplamak zahmetine katlanmadığı,yürüyüşünü sürdürdü.Justinianus'un,uyrularını korumak için olmakla birlikte onların zararına diktiği yapıtlar,bunların ne denli ihmale uğradığının da,kalan kısımlarıyle göstermekteydi.Asker birliklerinin bırakıp gittiği ve barbarların aştığı kale duvarları için dalkavuklar,daha önce alınamaz demişlerdi.İki gruba ayrılmak küstahlığında bulunan üçbin Esklavon,bu utkulu saltanatın zayıflığını ve çaresizliğini öğrenmiş oldular.Tuna'yı ve Herbe'yi ele geçirdiler,yürüyüşlerine enhel olmak isteyen Roma komutanlarını yenilgiye uğrattılar,hiçbir karşılık görmeden,herbiri bu sefil sakdırganları zararsız hale sokacak denli oldukça bol sayıda silah ve nüfusa sahip Trakya ve İllirya kentlerini yağmaladılar.Bu gözüpekliklerinden dolayı bir bakıma övgüye değer olabilecek Esklavonlar,yakaladıkları insanları soğukkanlı olarak yaptıkları kıyıcılık ve kan dökücülükle kendilerini lekelediler.Denildiğine göre,toplumsal katmanı,yaş ve kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin,ellerine geçirdiklerini kazığa vuruyorlar ya da canlı canlı derilerini yüzüyorlar;dört direk arasına asarak kalın sopalarla vurup öldürüyorlar;geniş yapılar içerisine bu insanları ve,yürüyüşlerini geciktirebilecek kimi ganimetlerle hayvanları koyarak binayı ateşe veriyorlar,hepsini birden ölüme mahkum ediyorlardı.(*10)Bu kıyıcılıklarının sayısını belki azaltmak gerekir;belki korkunç ayrıntılarda abartma vardır,belki de kimi zaman dengiyle karşılama(mukabele bilmisil) denilen acımasız hak ile suçsuz sayılmışlardır.Esklavon Topirus'u (*11) kuşatınca inatçı bir savunmayla karşılaştıklarından burada onbeşbin kişiyi öldürmüşlerdir.Bununla birlikte,kadınlarla çocuklara birşey yapmamışlar,bunları kendi işlerinde çalıştırmak ya da kurtulmalık(fidye) almak için korumuşlardır.Bunların tutsaklığı ağır koşullar içerisinde geçmiyordu,kısa sürede kazandıkları kurtuluşları,ılımlı bir satış bedeliyle gerçekleşiyordu.Justinianus'un uyruğu ve tarihçisi olarak Prokopius,tiksintisini,yakınma ya da kınama biçiminde belirtmiştir.Otuz iki yıllık bir saltanat süresinde barbarların,Roma imparatorluğundan her yıl yaptıkları akınlarla yılda ikiyüz bin insanı kaçırıp götürdüklerini söylemekten çekinmemiştir.Aşağı yukarı Justinianus'un eyaletlerini kapsayan Türkiye Avrupası'nın tüm nüfusu,Prokopius'un hesabına göre bulunacak altı milyona ulaşmamaktadır.(*12)
------------------------------------------
*1-Ennodius'e(in Panegyr.Theodor.Opp.Sirmond.,cilt.I,s.1598,1599),Jornandes'e (de Rebus getic.,bö.5,s.194,ve de Reg.success.,s.242),Teofanus'e(s.185),ve Cassiodore ile Marcellinus'ün Kronikleri'ne dayanarak ben de Bulgar adlandırmasını benimsiyorum.Hun adı çok belirsiz.Kutturguriyen ve Utturguriyen oymakları çok küçük bölünümler oluşturmakta ve kulağa hoş gelmeyen adlar olarak ortaya çıkmaktadırlar.
*2-Prokop.,Goth.,I.Iv,bö.19 İçerisinde kendini okuma-yazma bilmeyen bir barbar olarak tanıtan bu sözlü mesajı,Prokop bir mektup biçiminde vermiştir.Üslup,yabanıl,resimli ve özgündür.
*3-Bu sayı Milano kitaplığında bulunmuş,550 yılının bir el yazmasında verilen bir listenin tutarıdır.O zamanın bilinmeyen coğrafyası Kont Buat'ın sabırlı çalışmasıyla incelenmiştir.(cilt XI,s.69-189).Fransız bakanı,çok zaman çöllerde yitmektedir.Bu konuda da kendisine bir Sakson ya da Polonyalı klavuz gerekecekti.
*4-Panicum,m,lium.(B.Columelle,I.II,bö.9,s.430,Gesner baskısı;Plinius,Hist.nat.,XVIII,24,25.)Sarmatlar,darı ie süt ya da kısrak kanı karıştırılmış bir çeşit haşlama yapıyorlardı.
*5-Esklavonların adı,durumu ve töreleri üzerine Prokop.'da (altıncı yüzyıl tanıklığı)(Goth.1.II,bö.26,1.III.bö.14).İmparator Mauricius'ün dediğine (Stratagemat.,1.II,bö.5,apud Mascou,Anotat.31.)Mauricius'ün Stratageme'ler kitabının,Arrien Tactique'inin basılışından sonra ayrıca basılmış olduğunu bilmiyordum,(upsala'da,Scheffer'in,1664(Fabric.Bibl.groec.,1.IV,bö.8,cilt III,s.278),bu az bulunan yapıtı bıgüne dek edinemedim.
*6-Antes eorum fortissimi...Taysis qui rapidus et varticosus in Histri fluenta furens devolivtur(Jornandes,bö.5,s.194,baskı:Muratori,Prokope,Goth.,I.III,bö.14,ve de AEdific.,I.IV,bö.7).Aynı Prokopios,Gotlar'la Hunlar'ın Tuna'dan komşu olduklarını söylüyor (de AEdif.,1.IV,bö.1).
*7-Anticus sanını yasalarda ve yazıtlarda kullanması üzerine bu san,onun ardıllarınca da benimsendi,saygıdeğer Ludwig bunu doğrulamaktadır.(in Vit.Justiniam.,s.515),Ortaçağın hukukçularını çok engelledi.
*8-Prokopios,Goth.,1.IV,bö.25.
*9-Prokopios'un dediğine göre Hunlar'ın akınıyla bir kuyruklu yıldızın görünmesi aynı zamanda oldu.Belki de 531 kuruklu yıldızı söz konusudur.(Persib.,1.II,bö.4.)Agathias (1.V,s.154,155)Barbarların ilk akınlarına birtakım olaylardan-öncelerine dayanarak-kimi bilgeler veriyor.
*10-Esklavonların kan dökücülükleri,Prokopios'ca anlatılmış ya da abartılmıştır.(Goth.,I.III,bö.29,38).Bunların yakaladıkları insanlara yumuşak ve yüce gönüllü davrandıklarını,daha sonraki otorite,imparator Mauricius'ün anlatışına dayanarak söyleyebiliriz.(Stratagem.,1.II,bö.5)
*11-Topirus,Trakya ya da Makedonya'da,Taşoz adasının karşısında,İstanbul'a oniki günlük uzaklıktaki Philippes kentinin yakınında(Cellarius,cilt I,s.676,840).
*12-Anecdote'ların kötümser tanıklığına inanılırsa(bö.18),bu akınlardan sonra Tuna'nın güneyinde bulunan eyaletler,İskitler'in çöllerine benzemişti


http://www.pomak.be/viewtopic.php?f=40&t=329

1 yorum:

Unknown dedi ki...

bukadar araştırmayapmışsın ellerine sağlık saol ama hala birçok soru işareti var...eğer türkler balkanlara osmanlı ile girdiğini düşünen varsa dediğin gibi bir açıklamaya hemen inanabilir.ama eğer batı hun imparatorluğunu ve ondan daha önce kavimler göçünün başlangıç sebeplerini araştırırsak avrupa ve balkanlarda birçok türk olduğunu görürüz...